28 Ocak 2012 Cumartesi

Çocuğa İthafen.

Bir şarkıydı sanki gözlerin, sağır bir bestekâr tarafından yapılmış. Gün gelir fırtınalarla boğuşur gün gelir sessiz bir liman olurdu gelen geçen gemilere…
Yüreğinin dibi kumlarla kaplıydı adeta. Her demir atan geminin çapasında bir parça kalan.
Zaman zaman bulanan suların vardı. Zaman zamansa durulan. Lunapark vardı ruhunun çıkmaz sokağında içindeki çocuğa ait. Tüm biletler elindeydi. Mutlu olduğunda etrafında 360 derece dönen atlıkarıncada mutsuz olduğunda da dünyayı 360 derece görebileceği dönme dolapta alıyordu soluğu.
Hayatı korku tünelinde geçiyordu. Nerden ne çıkacağını ezberlemesine rağmen yine de ürperiyordu karşılaşınca.
Bazen dev aynasının karşısına geçip boyunu aşıp cücelere hükmediyordu, bazense cüce aynasında Güliver’e kafa tutuyordu. Korkuyordu aslında hem devlerden hem de cücelerden…
Atış pistinde ördek yerine kalpleri vuruyordu. Her kalp kırışında bir oyuncak alıp kendini mutlu ediyordu. Yalnız yatmaktan korktuğu için hepsi başucundaydı. Hepsinin adı işi karısı kocası vardı kendi dünyalarında. Kim az bir adım atacak olsa kaçıp gidiyordu arkasına bile bakmadan. Ne de olsa çocuktu. En fazla dizleri kanardı düştüğünde. Öyle değildi işin aslı. Düştüğünde dizleri değil yüreği kanardı, aldırmazlıktan gelirdi. Saçları kısacıktı, askılı şortları vardı. Kumdan kaleleri, baba sevgisi, biriktirdiği gazoz kapakları falandı tüm serveti. Bir de kirlenmesine izin vermediği bedeni. Garip…
Pembe panter gibi akıllı, Silvester gibi salaktı aslında. Kimsesizdi zaman zamansa… Kırdığı kalplerden kazandığı oyuncak ayılarıyla…
Eline sanki bir elma şekeri tutuşturulmuş geziyordu. Elmayı yiyip sapı kaldığınca dünyasına geri kaçıp saklanıyordu her şeyden herkesten… Hala anlayamamıştı elinde hep sapların kalacağını, elmaları ise yutacağını.