15 Aralık 2011 Perşembe

Kaç Kere Kaç.

Siyah beyaz filmler gibiyim bu aralar… Dalga dalga atlayan görüntülerle kaplı… Hafif cızırtılı az karıncalı birazda bulanık. Sesler yarım yamalak, nostaljik…
Arkada Edith Piaf sarkıları dönüyor sanki hissediyorum…  Usul ve narin bir şekilde fısıldıyor adeta kulağıma… “Quand il me prend dans ses bras ,Il me parle tout bas,Je vois la vie en rose dalıp gidiyorum usulca hayallere….
Söylediği gbi pembe hayat varmıydı ki? Pembenin her tonu olabilecek. Tıpkı kendi sesi gibi naif, kırılgan ama bir o kadarda kararlı bir hayat?
Kolay mıydı ki o kadar istediğin hayata dönmek derken tokat gbi çarpıyordu sözlerini suratıma…
Cest toi pour moi, moi pour lui dans la vie, Il me la dit, la juré pour la vie…
Gerçekten öylemiydi… Hayatta benim için o,onun için ben diye yeminler varmıydı?
Tüm aşklar Fransızca yaşanınca mı değerliydi yada daha romantik? Yada aşkın bir dili varmıydı? Aşıkken Fransızca bilmesen bile aşk şarkılarını anlayabiliyormuyduk? Anlayamıyorsak neden dalıp gidiyorduk O “Et dès que je l'aperçois Alors je sens en moi” diyince?
Komplike hayatlardan kurtulup evrensel bir dilmiydi aşk? Yada bir pastanın dilimi? Yada bir elmanın çekirdeği veya portakalın kabuğu?
Neden bir kefeye koymak bir sınıfa sokmak zorundaydık ki bunu? Özgür bırakmayıpta her seferinde kalbimize mi hapsetmek zorundaydık ki? Kuş kafes hikâyesindeki gibi…
Özlediysek neden sitem mesajları yerine aşk destanları yazmadık? Yoksa artık onlarda mı klişeleşti tarihin tozlu raflarında? Artık trend bumuydu? İki gün oynaş savur aşk dilindeki tüm kelimeleri sonra çek git. Kayıp…
Bir bedende kaç kişilik ruha yer vardı? 2-3-5? Kaç tane yüze yer vardı dimağda? Severek bakabileceğin, içini titretecek, dokunmaya kıyamayacağın bir yüz?
Cebindeki kelimeleri umarsızca savuracağın kaç benlik vardı? Aşk şarkıları fısıldayabileceğin kaç kulak yada? Girip çıkabileceğin içini hunharca dağıtıp gidebileceğin kaç kalp? Kadehinden şarap içebileceğin kaç dudak? Derinlerine bakıp kaybolacağın kaç gözbebeği? Kendini görebileceğin kaç beden vardı ki?
Sırtını düşünmeden dönebileceğin, zehirli sarmaşık gibi değilde şefkat dolu bir göğüsle yatabileceğin kaç vücut? Okşayabileceğin kaç tel saç vardı ki?
Tutup gezebileceğin kaç el yada yaslanıp ağlayabileceğin kaç omuz vardı ki geriye kalan? Ne kadar yaşam vardı aslında gezilmeye değer?
Boşver sen kulak ver şarkıma…                                                                         
Et dès que je l’aperçois. Alors je sens en moi. Mon coeur qui bat. Des nuits d'amour à plus finir. Un grand bonheur qui prend sa place. Les ennuis, les chagrins s’effacent. Heureux, heureux à en mourir
**Fransızca kısımlar Edith Piaf-La Vie En Rose şarkısından alıntıdır…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder